26 Ocak 2009 Pazartesi

SSCB, Kabartay-Balkar Özerk Cumhuriyeti’nde...- Firüzan Baytop

SSCB, Kabartay-Balkar Özerk Cumhuriyeti’nde...

Moskova’ da Elkat işimizi yapıyoruz. Tam bir Moskova ziyaretine hazırlanırken elime bir takım projeler tutuşturulup “ Biz Kafkaslarda bir otel işine teklif verdik” dediler. “ Sen Moskova’da bu işin ilgilileri ile görüşüp, Kafkaslara gidecek, onların kendi projelerine göre inşa ettikleri temellerin ne kadarının işimize yarayacağına bakacaksın.”

Aman etmeyin, eylemeyin. Kafkaslar yanıbaşımız, Moskova’dan oraya uçup, tekrar Moskova’ya, oradan Türkiye’ye dönüş de neyin nesi? Dinletemedik. Bu projeyi yürüten Moskova’da Sovintersport. Çaresiz önce Moskova’ya gidip onlarla görüşeceğim.

Moskova’da Elkat işimizle ilgilenirken bir yandan da Sovintersport yetkilileri ile görüşüyorum. Sonunda hareket günü geliyor. Biletleri falan almışlar. Bizimle beraber Eugene Grebenschikov ( Jenia ) isimli bir mühendis geliyor. Onunla ingilizce konuşuyoruz. Ama ben ne olur ne olmaz diya yanıma bizim Rusça-Türkçe tercümanımız Valeri’yi de aldım. ( Bu enteresan adamı Moskova anılarımda geniş olarak anlatmıştım. )

Gideceğimiz yer Kabartay-Balkar’ların başkenti Nalchik. Oraya Moskovanın Ana ( Uluslararası ) havaalanı Sheremetyevo, 2’den değil şehrin güneyindeki Domededova’dan uçacağız. ( Moskova’nın üzerinden uçak uçmuyor, ülkenin dört yönüne , o yönlerdeki havaalanlarından gidiliyor.) Havaalanı perişan bir yer. Eski basit bir binada işlemler yapılıyor. Sonra karda kıyamette açıkta yürüyüp saçtan hangarımsı, soğuk bir mahalde bekleyip oradan uçağa gidiyorsunuz. Uçak da bir acayip. Hemende otobüse biner gibi uçağın göbeğinde bir hole giriyorsunuz. Etrafta sıra sıra katlı raflar var. Oraya esyanızı koyup sağlı sollu iki merdivenle uçağın baş ve kuyruk tarafına çıkıyorsunuz. Neyse kendimizi hiç de güvende hissetmediğimiz uzun bir yolculuktan sonra sağ salim Nalchik havaalanına iniyoruz.

Yolda Jenia anlatıyor: Kabartay-Balkar Özerk Cumhuriyeti Kafkas dağlarının kuzeyinde, Çeçenistan’ın batısında ufak bir ülke (12.500 km² ), toplam nüfus 760.000 kişi. Bunun %45’i Kabartay, %10 Balkar’lar. İkisi de Türk boyu, dilleri bir Türk lehçesi. Her ikisi de Müslüman. Nüfusun kalan %45’i Rus ve diğerleri. İkisi 1991’de kendi aralarında da iki Özerk Cumhuriyete ayrılmışlar.

Nalchik havaalanı daha da perişan bir yer. Meydanda bizi karşılayan kimseler yok. Jenia’nın sağa sola seyirtip şuna buna telefonundan sonra nihayet bizi almaya bir araba geliyor. Karlar arasında ağır ağır dağlara yönelip, kalacağımız Terskol’a bağlı, Elbrus dağı eteklerinde Çeget oteline yerleşiyoruz.

Otelde, Elbruz oteli ile ilgili Muradin isimli mühendis ve otel müdürü Guliyev Hüseyin ile tanışıyor, Türk-Müslüman kardeşler olarak sevgi ile kucaklaşıyor çay, kahve içerek bir süre sohbet ediyoruz. Öğlen yemeğinden sonra da ben projeleri açıyorum.

Projemiz çok güzel, bütün otel odaları çatı eğimi altında, tam bir Avusturya dağ oteli. Muradin çok çok beğeniyor ancak bir yandan da şoke olmuş durumda. Nasıl olmasın ki, onlar yaptıkları temellere uygun bir üst yapı beklerken biz güzel ancak hiç ilgisiz bir proje ile karşılarına çıkmışız.

Akşam üzeri otel temellerini görmek üzere karlar arasında bata çıka inşaata gidiyoruz. Bu sefer ben şoke oluyorum. Ne temeller? Adamlar prefabrike betonarme ağır panolarla bazı yerlerde bodrum ve zemin kat, bazı yerlerde de 1. kat taşıyıcı duvarlarını tamamlamışlar, kalan panolar da sağda solda yığılı duruyor. Anlaşılan biz biraz ( ! ) geç kalmışız.

Ertesi sabah Nalchik Üniversitesi İnşaat Fakültesi dekanı Prof. Jangurazov Ahmet de bize katılıyor. Önce Prof.’ün müşavirlik yaptığı bir prefabrike beton fabrikasını geziyoruz. Gezerken büyük bir prefabrike kirişin üst yüzünde vibrasyon pürtüklerinin olmadığını görüyor, prof.’e soruyorum
“Haa!.. vibrasyon yapmayı unutmuşlardır” diyor. Anlayın artık işlerinin kalitesini...

Öğleden sonra önce mimarlık fakültesine gidiyoruz. Bize yeni projelerini gösteriyorlar, rüküş şeyler. Sonra heyet halinde Cumhurbaşkanı 1.Yardımcısını ziyaret ediyoruz. Başkan yardımcısı görüşme arasında oraya ne amaçla geldiğimizi soruyor. Oteli anlatıyor, “ Biz ülkemizde önemli imar ve bayındırlık işlerimizin çoğunu tamamladık!” diyor, şimdi de iş gücü ve bilgi birikimimizi Türk ve müslüman kardeşlerimizin hizmetine sunmak niyetimizi ifade ediyorum. İnandı mı bilemiyorum, yüzünden hiçbir şey anlaşılmıyor. Akşam otelde daha başka devlet ve yerel yönetim yetkilileri, bölgede maden suyu şişeleme, granit levha fabrikası ve daha başka işleri ortak olarak yapmamızı istiyorlar, ancak parayı bizim bulmamız şart. İyi de biz finans kurumu değiliz ki. Velhasıl bizim bu Elbrus işimiz tam bir fiyasko oldu. Yarın Moskova’ya döneceğiz.

Ancak gece bizim otelin yanına çığ düşmüş, otelde mahsur kaldık. İki gün sonra yol açılıyor, Nalchik’e iniyoruz. Bu kez de havaalanı kapalı. 100km. kuzeyde Mineralniye Vodi havaalanı açıkmış, araba ile iki saate gidiyor ve oradan Moskova’ya uçuyoruz.
* * *
Nalchik’de ziyeretlerde bulunduğumuz gün Prof. Ahmet bizi öğle yemeğine evine davet etti. Kendisi tam müslüman. Otomobile binerken yaptığı gibi evinin kapısından da “bismillâhirrahmanirrahim” diye giriyor. Yemek dediğimiz de, dışardan kızartılmış iki tavuk geldi, alçak bir ekmek bıçağı var. Biz sıra ile o tek bıçağı kullanarak tavukla cebelleşirken odaya bir hanım girdi. Profesör eşim diye tanıttı, dişçi imiş. Ancak onu yemeğe de davet etmiyor, oturmaya da. Kadıncağız üç metre önümüzdeki, elleri arkasında ayakta duruyor, bizimle öyle konuşuyor. Ben kalkıp yer gösteriyorum ama oturmuyor, Müslümanlıkta caiz değildir diye.

Sehpanın üzerinde bir şişe votka, bir şişe de ünlü Ermenistan konyağı var. Ben konyağı tercih ediyorum, onlar votka içiyorlar. Profesöre soruyorum, “Müslümanlıkta içki haram değil mi?” diye. “Haram olan şaraptır” diyor. “Yani renkli içki. Ben beyaz (votka) içiyorum”.

İnsanlar işlerine gelince nasıl da kendilerini kandırıyorlar. Peki, Tanrı’yı nasıl kandıracak!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder