29 Ocak 2009 Perşembe

İŞKENCE -İSKENCE - Alaaddin Yılmazel

İŞKENCE -İSKENCE

Yetmişli yılların sonları, Bozüyük Halıser Fabrikası İnşaatındayız. Saha da benden başka, mühendis olarak benimle yaşıt Ferda adında bir arkadaş daha var. Şantiyeciliği hiç sevmiyor. Gerçi yalnızca şantiyeciliği değil, iş yapmaktan da pek hoşlanmıyor…
Saha da dolaşıyorum, Ferda Bilal çavuşa (Domaniçli, düz işçilerin başında çavuşluk yaptırıyoruz, saftan iyi biri) bağırıp çağırıyor. Yanlarına gittim ne oluyor diye…
’Ferda ne oldu? Adam ne yaptı?’ diye sordum.
‘Ya bu herif manyak ‘
‘Hayrola ne yaptı ki?’
‘Adamlara İŞKENCE lazım ağabey diyor.’
‘Sen ne dedin?’
‘Ne diyeceğim? Ulan adamları zaten eşek gibi sabahtan akşama çalıştırıyoruz, bir de işkence mi yapacağız diye bağırırken sen geldin’
Bilal çavuşa uzaklaşmasını söyledim, homurdanarak yürüdü, ama ben kendimi tutamıyorum. Çavuş biraz uzaklaştı ben koptum. Nasıl gülüyorum anlatamam, kasıklarım patlayacak. Ferda şaşkın:
‘ Ne gülüyorsun be ?’diyerek bu sefer bana kızmaya başladı. Gülmemi bir tutabilsem anlatacağım, bizim toya niye güldüğümü…
Genellikle mobilyacıların ve marangozların kullandığı İSKENCE (Yapıştırılan iki parçayı yapışkan kuruyana dek tutturmak için, ya da bazen kalıpları birbirine hizaya getirirken kullanılır. Bir cins geniş aralıklar için ayarlanabilinir mengene) Bizim Bilal çavuşun şivesiyle İŞKENCE oluyor.(Gerçi genellikle çalışanlar arasında İşkence diye adlandırılır.) Ferda ömründe İSKENCE görmemiş, o yüzden uyanmıyor. Çavuş ta doğal olarak çok şaşkın, ben ne yaptım da bu adam bana bağırıp, çağırıyor diyor? Mühendisin İSKENCE yi bilmeyeceğini aklına bile getirmiyor.
Ferda ya usulüne uygun, biraz da dalga geçerek anlattım sonun da
Oğlan çok bozuldu, ses çıkartmadan uzaklaştı gitti yanımdan…

28 Ocak 2009 Çarşamba

Altyapı Uzmanı! - Serbest TUNĞ

Altyapı Uzmanı!

Yine aynı şantiye. İşler nerdeyse bitmiş. Bahçe ve çevre düzenlemesini yapıyoruz. Bu arada müşavir firmanın amiri değişmiş. Yeni gelen, kendisinin Türkiye’deki sayılı 50 mimardan biri olduğunu söyleyen yaşlıca bir mimar. İsmini hatırlamıyorum. Ama bilgisi, hal ve tavırları pek öyle göstermiyordu. Bir gün ben şantiyedeyken, bu zat yanında biriyle geldi. Okulun arka girişinde karşılaştık. Ben işçilere giriş merdiveni için ölçü veriyorum. Merdiven dediğimiz; giriş genişliğinde, 2 mt sahanlığı olan, zemine kadar üç basamak yapılacak düz bir merdiven. Bu zat bana ağır ve ciddi bir ifadeyle “bu merdiveni yapabilir misiniz? Eğer yapamayacaksanız yanımda altyapı uzmanı arkadaş var o yardımcı olsun” dedi. Ben ilk başta dalga geçiyor, espri yapıyor diye düşündüm ama baktım ki gayet ciddi duruyor. Çok şaşırdım. Kısa bir duraklamadan sonra, biraz da saygıdan “sanırım yapabiliriz, ama bir problem olursa size haber veririz” dedim. Adam aynı ciddiyetle “tamam” dedi ve gitti.

Evet. Türkiye’nin sayılı elli mimarından biri olduğunu söyleyen kontrol amiri, hiçbir eğitimi olmayan, aslında inşaatla pek alakası da olamayan ve sonradan akrabası olduğunu öğrendiğim, bir adamı altyapı uzmanı diye yanında gezdiriyordu. Evet sadece gezdiriyordu. Ve şantiye şefine basit bir merdiveni yapıp yapamayacağını soruyordu.

Şantiye Şefi - Serbest TUNĞ

Şantiye Şefi.

Yıl 1999. Cizre’de Milli eğitim Bakanlığı’nın İlköğretim Okullarını yapıyoruz. Bizim firma Cizre, Kumçatı, Silopi, İdil ve Beytüşşebap’ta aynı anda 6 iş almış. Bitirme süresi çok kısa. 10 Ay. Özel bir müşavir firmanın denetiminde çalışıyoruz. Ben Cizre ve İdil’deki şantiyelerin şefliği yapıyorum. İşler bitmeye yakın. Cizre’deki okulun kanalizasyon çıkışlarını bağlamaya çalışıyoruz. Kanalı açmışız. Yaklaşık 2,5 mt derin, daracık bir kanal. Üst taraftan iksa yapmışız ama yine de güvenemiyoruz. Çökme ihtimaline karşı bir an önce büzleri döşeyip kapatmaya uğraşıyoruz. Ben kanalın başında duruyorum işi bir an önce bitirebilmek için. Kanalda da iki işçi çalışıyor. Ama gel gör ki işçiler bir türlü doğru düzgün yerleştiremiyorlar. Kanalın dibine su sızmış, balçık olmuş. Onun için bir türlü büzleri ayarlayamıyorlar. Baktım ki olmayacak, giydim çizmeleri girdim kanala. İlk birkaç büzü beraber yerleştirdik. Tam bu arada bizim kapı-pencere işlerini yapan firmanın patronu şantiyeye geliyor. İlk defa geliyor. İşçilere şantiye şefini sormuş. Onlar da kanalın başına getirip beni göstermişler. Adam işçilerin dalga geçtiğini sanmış. Sonra üstüm başım çamur içinde kanaldan çıktıktan sonra tanıştık. Ama adamın benim şantiye şefi olmama inanması için bayağı bir zaman geçmesi gerekmişti.

26 Ocak 2009 Pazartesi

Bir Bilim Adamının Romanı Mustafa İnan - Oğuz Atay

Sistemin gerisindeki matematik düzen

"Sistemi anlamak için" dedi profesör, "Daha doğrusu, sistemin gerisindeki matematik düzeni anlamak için, formüllerin gerisindeki matematikçiyi, onun nasıl düşündüğünü sezmek gerekiyor. Bunu öğretmiyorlar size; belki liseden sonra da öğretmiyorlar, hiç öğretmiyorlar. Matematikçinin neden ve nasıl düşündüğünü hiçbir zaman bilmiyorsunuz belki.

"Matematiği bir takım uzun ve yorucu işlemlerden ibaret gördüğünüz için de bilim çekici gelmiyor size. Sayıların ve eski Yunanca harflarin gerisinde canlı ilişkiler olduğunu sezemezseniz, sayılarla hayatın arasındaki ilişkiyi göremezseniz, matematik ve dolayısıyla fizik çalışmanın tek amacı sınıf geçmek olur"

Hayata atılanlar ne yapıyorlardı?

Üniversiteye asistan bulmak kolay olmuyordu. Üniversitede kalmak, hayata atılmamak gibi görülüyordu. Peki hayata atılanlar ne yapıyorlardı? "Düşünme yeteneğini gittikçe kaybettiğimi hissediyordum" diyor bunlardan biri, "karşıma çıkan meselelerin, öğrendiklerimle hemen hiç ilgisi yoktu; bunların hakkından gelmek için öyle uzun boylu düşünmeye ihtiyaç yoktu, yalnız koşuşmak gerekiyordu. Böylece en az düşünen insanlardan biri oldum zamanla"

Düşünmek...

"Düşünmek, ilmi araştırmalar sonunda sabit olmuştur ki en çok enerji (kalori) sarfedilmesi icap eden fiziki bir olaydır. Bu enerjiyi bulamadığı için veya sarfetmek külfetine doğuştan istekli olmayan insan yavrusu ise, böyle bir işe karşı daima tembellik içindedir. Her frsatta ondan kaçmak yolunu bulur. Onun için, düşünme sporu ile bu işe alıştırılması ve düşünme sanatını öğrenmesi gereklidir."

Tatbikatten ilim adamı sorumlu değildir

"Tatbikatten ilim adam sorumlu değildir. Teknik buluşlar, iki yönlü, insanlık hayrına veya zararına kullanlabilir. İlim adamı güdümlü bir araştırma yapamaz. İmin gayesi gerçeği aramaktır."

Problemleri doğru kurabilmek

"Çocuklarmıza durmadan tekrarlıyoruz: Muhakkak yabancı dil öğren! "Düşünmeyi öğren!" derseniz bir hakaret oluyor. Düşünmeyi öğrenmek de, herhalde yalnız düşünmenin kanunlarnı bilmek değildir. Belirli problemleri çözebilmek için elbette belirli bilgileri öğrenmek gereklidir; fakat bence önemli olan, asıl güçlük, problemleri kurmaktır. Çoğumuz problemleri yanlış kurduğumuz için, daha baştan çözümsüzlükle karşılaşırız."

Matematik düşünme sanatını sembolleştirir

Matematik, düşünme sanatını sembolleştirir. Bugün mantık da matematik esaslara göre düzenleniyor. Boole cebri buna örnektir. Matematik, düşünmede ekonomi sağlar. İlim tarihi bize göstermiştir ki, basit ve sarih fikir, daima muğlak ve karışık fikre galip gelmiştir."

Mühendislerle doktorlar

"Mühendisler henüz cemiyete tam yaklaşamamışlardır. Doktorları düşünün: bir toplantıda, bir mecliste bulunanlar doktora hemen dertlerinden, hastalıklarından bahsederler. Aynı toplantıda bir mühendiste bulunsa, kimsenin aklına evinin duvarındaki çatlaktan yahut zemindeki rutubetten bahsemek gelmez; kimse, bu dertlerin de bir mühendise danışılacağını düşünmez."

Bütün yazarlar matematikçidir

Bütün yazarlar matematikçidir; çünkü dil bir matematiktir...."Çevremizdeki Evren"i inceleyen Sir James Jeans'in dediğine göre "Tanrı bize matematikçi olarak görülüyor"

Bilgi eksikliği

Faydasız ve lüzumsuz bilgilerle kafayı yükleme konusu yersizdir. Birçoklarımız yalnız salim bir kafayla her şey hakkında fikir yürütülebileceğini zanneder. Halbuki bilgi eksikliği ekseriya yanlış sonuçlar verebilir. Evet aklı selim lazım, fakat barut gibi de bilmek gerekli."

Şarlo ve Einstein

"Peki insanlar meşhur bir mukavemetçinin ne işe yaradığını anlayabilir mi? Derler ki meşhur fizikçi Einstein, bir toplantıda Şarlo'ya 'Siz büyük bir adamsınız' demiş, 'Herkes sizi anlyor, herkes size hayran.' Şarlo, 'Siz daha büyüksünüz' diye itiraz etmiş: 'Size herkes, hiç anlamadığı halde hayran'

Dünya barışına nasıl hizmet edebiliriz?

2. Cihan savaşından sonra, iyice anlaşılmıştır ki dünya yüzünde gerçek barış, ancak milletler arasında mevcut ekonomik ve kültürel seviye farklarını gidermekle kabil olacaktır. Bu fikre uygun olarak ileri seviyede olan milletler, az gelimiş ülkelere yardımda bulunmuşlardır; ancak seviye farkının giderilmesi, balangıçta dış yardımdan temin edilse bile, zaman geçtikçe geri kalmış memleketler kendi imkanlar ile kalkınmak zorundadırlar. Bu içten kalkınma mecburiyeti için de, ilme tekniğe ve dolayısıyla onun adamlarına ihtiyaç vardr; kendi kabiliyetlerini durmadan kaybeden milletlerin, seviye farkını kapatmaları hiçbir zaman beklenemez, dolayısıyla da dünya barışına hizmet edilmiş olamaz.

Öfken bir işe yaramalı

Gerekince öfkelenebilirsin, haksızlığa karşı çıkabilirsin. Ama bu öfke bir işe yaramalıdır. Öfkelenirken, içinden kimseye kızmamalısın. Doğru bildiğin şeyler adına öfkelendiğini bilmelisin. Kendi adına ve kendini tatmin etmek için ayağa kalkarsan, duyarlı bir insan olarak sonra çok üzülürsün. Benim temkinli ve soğukkanlı olduğumu söylerler. Oysa ben de kızardım; ama insanlara değil, kavramlara soyut şeylere öfkelenirdim: Öğrencilerime değil, tembelliğe ve ikiyüzlülüğe ve frsatçılığa ve samimiyetsizliğe ve kopyacılığa kızardım."

Bilim uzun ve çetin bir yoldur

Bilim uzun ve çetin bir yoldur çocuklar. Bilimi yarı yolda bırakmayın, olur mu çocuklar? Oppenheimer gibi hissediyorsanız, bırakın yüksek binalaaarı başkası yapsın, büyük barajlaaarda başkası çalışsın. Bazılarına çok uzaklardan bile görünen yüksek yapılar kurmak çekici gelecektir. Bırakınız bu işleri öyleleri yapsın. Bazıları da insanları çalıştırmak, büyük teşebbüsleri idare etmek ihtirası ile yanarak kuvvetli olmak isteyeceklerdir. Bırakınız parayla da onlar uğraşsın. Sizin kuvvetli olmak gibi bir derdiniz yoksa, siz de Leonardo Da Vinci gibi "Kuvvet nedir?" diye merak ediyorsanız buyrun sizleri Mekanik kürsüsüne beklerim. Çünkü bazılarına göre "Kuvvet" para ile organizasyonun çarpımına eşittir; bize göre de kuvvet ivme ve kütleyi ilgilendiren bir büyüklüktür. Bu iki formülü birbiriile karıştırmayın olur mu çocuklar?

Bilimle uğraşırsanız nelere vaktiniz vardır?

Dürüst oluşumuda gözümde büyütmedim; bu bir bünye meselesidir. Bazı bünyelere doğru yoldan ayrılmak dokunur. Zaten bilimle uğraşırsanız, bu konularla fazla uğraşacak vaktiniz kalmaz. Başka bilginleri kıskanacak kadar bile vakti yoktur insanın. Ve başkalarından ne kadar üstünüm demeye hiç vaktiniz kalmaz. Başkalarının yetersizliğini görüp de sırf bu yüzden kendinizi beğenecek vaktiniz de kalmaz. Bununla birlikte, bir çok şey için vakit vardır. Bilimi sevimli göstermek için ne yapmalı? Bunun için de çok vaktiniz vardır. Öğrencinin kafasının içine nasıl nufus edilir için de vaktiniz vardır. Hele sizin gibi bilim adamı olmak isteyenlere yol göstermek için sonsuz vaktiniz vardır. Dünyada neler olup bitiyor, insanlık nereye gidiyor demeye çok vaktiniz vardır. Peki bütün bunlar için neden vaktiniz vardır? Çünkü salifüzzikir yani yukarıda belirtilen ve insanın boşuna vaktini almaktan başka işe yaramayan işlere hiç vaktiniz yoktur da ondan. Tabii bu arada isterseniz dinlenmeye, yaşamaya, insan gibi gezip eğlenmeye de vaktiniz vardır; günü birinde aklınızı kullanamayacak kadar yorulmak istemiyorsanız; bunlara da vaktiniz vardır. Yani sözün kısası kendi istediğiniz bir şeyi yapmaya, insanlara örnek olmaya çok vaktiniz vardır. Söylemeyi zait addediyorum, ama esaslı düşünmeye çok vaktiniz vardır, herşeyden çok bunu yapmaya gücünüz vardır.

Çok zorluklar yaşayacaksın, fakat....

Biliyorum bir çok zorluk yaşayacaksın. Hepsini şimdiden görür gibi oluyorum. Talihli olarak küçük bir burs bulsan bile yurt köşelerinde sürünebilirsin. Binbir güçlükle soğuk bir banyoda yıkandıktan sonra, arkadaşlarından utanarak havlular içinde büzülerek, yurdun tek sıcak yeri olan okuma salonunda çalışan arkadaşlarının arasında kurumak zorunda kalabilirsin. her sabah insanlarımızın balık istifi olduğu bir otobüste kendine ve resim tahtana bir yer bulabilmek için, sabah karanlığında yollara düşmek zorunda kalabilirsin. Hatta ısınmak için okul yerine kahveye gitmeyi bile isteyebilirsin. İşte bu durum ve şartlar altında bile her zaman amacının olduğunu gözden kaçırmamalısın. İnsanları etkilemek, insanlara söz geçirmek, sesini duyurmak istiyorsan, bütün bunları yapabilecek yetenekte olduğunu göstermelisin. Yoksa sonunda sıradan bir insan durumuna gelirsen, kimse senin kötü şartlar altında bu duruma düştüğünü düşünmez, kimse sana gençliğinde iyi beslenemedin diye, sırf bu yüzden itibar etmez. Bir gün gelir de kendini gösterebilirsen, sen bütün bu zorlukları yaşamış olduğun için, bu zorluklara çare bulmak için herkesten daha gerçekçi davranabilirsin. Yok, eğer sen de acı çekme sıramı savdım, artık öğrecilerim üzülsün, asistanlarım çanta taşısın, doçentlerim olduğu yerde saysın diye hissedersen sana da herkese de yazık olur. Hissedersen diyorum, böyle acıklı bir duruma "düşünme" adını veremiyorum çünkü.....

Hiçbir zaman mazeretin olmamalı

İşte delikanlı, ilkokul sıralarından başlayarak "kendi bacağından asılan koyun" felsefesi ile yetiştirilenlere asla itibar etmeyeceksin. Onların arasından ülkeye yararlı birinin çıktığı görülmedi. Çıkarcıların sana hiç bir zaman engel olamayacağını bileceksin. İşte bu durumlar ve şartlar altında endişelere kapılmadan önce ne yapılabileceğini düşüneceksin. Ve hiç bir zaman düzen bozukluğunu mazaret göstermeyeceksin. Başarısızlıklarını bozuk düzenin sırtına yüklemen belki seni ferahlatır, fakat kurtarmaz.

Yukarıdaki metnin tamamı Mustafa İnan'ın öğrencisi Oğuz Atay'ın "Bir Bilim Adamının Romanı" adlı eserinden alınmıştır.

Yaşadıkça Öğrenmek - Kemal Özüdoğru

Kemal Özüdoğru’nun Karl terzaghi’nin yaşamını anlattığı “Yaşadıkça Öğrenmek” kitabından

William F. Swiger 19 Temmuz 1994 tarihli mektubunda yazmıştır. Terzaghi Wanetta Barajı’na gitmeden önce şantiyenin aşçısına önemli bir kişinin geleceği ve ona hizmette kusur etmemesi tembihlenir. Şef Terzaghi’nin yemekhaneye girdiğini fark edince yanına gider, fakat Terzaghi’yi düşünceli görünce merakla onu düşünceli gördüğünü belirtir. Terzaghi “evet öyle” deyince, şef “bana anlat, belki yardım edebilirim” diye cevap verir. Terzaghi sıkıntısını aşçıya anlatmaya başlar. Ona projede baraj için tunnel açıması gerektiğini, oysa orada çalışanların hepsinin madenci olup, yumuşak zeminde tunnel açmayı bilmediklerini, sıkıntısının bu olduğunu açıklar. Bunun üzerine şef aşçı kendisinin de eski bir maden işçisi olduğunu fakat hem kayada hem de yumuşak zeminde nasıl tunnel açıldığını bildiğini söyler. Sonra yemeyi, içmeyi çok sevdiği için tünel işini bıraktığını ifade eder. Terzaghi ona küçük bir sınav uygular ve başarılı cevaplar alır; bunun üzerine şefe bu tüneli ilerletmeyi başarıp başaramayacağını sorar. Ondan “Başarmak için elimden geleni yaparım” cevabını alınca, aşçıya “ o zaman yarından itibaren senin bu işin formeni olmanı sağlayacağım” der ve baraj yetkilileri ile konuşarak şef aşçının tunnel işine formen atılmasını sağlar. Aşçı tüneli başarı ile tamamlatır.

Terzaghi yapabileceğimiz en iyi şeyin kendimizi çizgimize gore ayarlayıp hareket etmemiz olduğunu ve cevaplanması mümkün olmayan sorulara cevap aramakla vakit kaybetmemizi öğütler. “Çünkü” der, “cevaplar herhangi bir pratik amaca hizmet etmez”. Sözlerini Goethe’nin kahramanı Dr. Faust’un fırtınalı hayatının sonunda keşfettiği “insanın amacı belirsiz bile olsa doğru yolu bilir” sözleri ile tamamlar.

Deneyimlerim Üzeyir Garih

Üniversite Öğrenimi ve Uygulanan Meslek
· Üniversitede yüzeysel kalmayan bir eğitimin üzerinde kısa süreli bir ek eğitimle tamamen farklı bir meslek edinmek mümkündür.
· Etrafıma dikkat ediyorum. Başarılı kişilerin herbiri üniversitede diploma almak için değil öğrenmek için gece gündüz çalışmış kişiler.
· Üniversite tahsili sağlam bir temel kurar. Derinliğine öğrenim beyinde bir düşünce mantığı bir ardaşık ve mantıksal fikir zincirinin tabanını oluşturur.
· Kanımca yapılan bir işte başarı ve başarısızlık 1) Yapılan işi sevmede, 2) Sağlam ve nitelikli bir eğitim altyapısında, 3) Bu sağlam eğitim üzerine bina edilmiş kısa ve uzun süreli bir ihtisas eğitiminde yatıyor.
· Hayatta başarı sevilen bir mesleğin uygulanması ile elde edilir.
· Gençlere önerim, üniversite tahsillerini, branşları ne olursa olsun derinliğine öğrenip hazmedip özümsemeleri, mesleklerine hakim olunca sevdikleri bir işte, kurslarla veya işbaşında eğitimle bilgi kazanıp kendilerini adapte etmeleridir. Bu durumda başarı olasılığı yüksek olur.
Yeni nesile bakış
· Türkiye için gelecek vadeden meslekler turizm, uluslararası finans, uluslararası pazarlama ve ticaret meslekleridir.
· İki yıllık lise üstü eğitimle elde edilen, gümrükleme, sigortacılık, bankacılık, turizm rehberliği, halı ve mücevherat eksperliği, tıp sekreterliği, lojistik gibi meslekler sahiplerine büyük avantajlar sağlar
· Yeni neslin değer yargılarını yadırgama yerine onları anlamaya gayret etmenin 45 yaşını aşmış kişiler için daha yararlı olacağına inanıyorum
· Gençler diploma sahibi olmaktan çok meslek ve bilgi sahibi olmak için çalışırlarsa, üniversitedeki temel eğitim yeterlidir.
· Ülke parasının devletin değil milletin olduğu unutulmamalı ve paranın sarfının gözetimi ve denetimi gençlerimizce sağlanmalıdır.
· Gençlere iş hayatlarında politikacılara çok yaklaşıp, güvenmelerini önermiyorum. Politik etkilerle yükselenler, pozisyonlarını kısa süre sonra kaybedebilirler.
· Yeni ve gelişmiş teknoloji ancak yabancı sermaye yatırımı ile gelir.
Mühendisler ve Mühendislik
· Mühendis, öğrenimini yaptığı dalda çalışma zorunluluğunda olduğunu kesinlikle düşünmemelidir.
· Mühendislik bir matematik mantık, bir özel düşünce sistematiği kazandırır.
· Mühendislik temel bilgileri üzerine finans, işletme, pazarlama ve benzeri meslekler kurulabilir.
· Mühendis, kendi dalı ile ilgili işler kadar, sevdiği ve kendini yetenekli gördüğü branşlarda da mutlaka başarılı olacaktır.
· Mühendisin başarısı, azim, cesaret ve sebatla öngördüğü işte çalışmasıdır.
İş'te Konsantrasyon
· Büyük şirket cirosu yüksek ve çok adam çalıştıran şirket olmaktan çok, sermayesine göre veya çalışan başına büyük oranda kar eden şirkettir.
· Şirketlerde gücü oluşturan en önemli faktörler, uzmanlaşma, yönetim, diversifikasyon ve konu üzerinde konsantrasyondur.
· Bir kişiyi tek bir ana konudan sorumlu tutmak o kişiyi başarıya götürecektir.
Şirketlerde Sağlamlık
· Batan şirketlerin hemen hepsi likidite darlığı veya politik etkenlerle batmışlardır.
· Ekonomik sıkıntılar ufukta iken kurumların kimliklerini ayırarak uzmanlık alanları dışındaki yatırımlarını ve katı varlıklarını likidite ederek durdurmaları gerekir.
Kurumlarda verimi arttırma
· Kurumda çalışan elemanların "..... Bey mutlaka bu işi çözer" şeklinde deyimlerle güvenlerini ifade ettikleri tadirde o kişinin atama olmasa dahi informal lider konumuna girdiğini hep gözledim.
· Kurum içinde yetki delegasyonu, insiyatif verme, bilgi akışını kolaylaştırma, başarıya birlikte ulaşma imkanını verme ve başarıyı paylaşabilme, bireye güven, sevgi ve saygınlık kazandırır.
· Yumuşak yönetim ancak denetim sistemlerinin iyi işleyişine bağlı olarak kurumu başarıya götürebilir.
Yöneticiye rehber deneyimler
· Felsefeden bilim, bilimden teknik ve teknoloji, teknolojiden mal ve hizmet üretimi meydana gelir.
· Kurum, mensuplarının birbiri hakkında değil birbirleri ile konuşmaları ile güçlenir.
· Yöneticinin ana görevi adam yetiştirmektir.
· Adam yetiştirmenin en pratik yolu, delegasyon, otonomi vermek ve kararları aldırıp onaylatmaktır.
· En karlı iş dürüstlüktür. Dürüstlük eninde sonunda mulaka mükafat görür.
· Rakiplerinizi insan olsun kurum olsun hiçbir zaman yermeyin. Onlardan iyi iseniz daha iyi olduğunuzu biraz sözle fakat çoğunlukla hareketlerinizle ve yaptıklarınızla kanıtlayın.
· Çalışanlar dürüst olmalı, devamlı eğitime tutulmalı, kurum bilgileri konusunda ketum olmalı, dedikodudan kaçınmalıdır.
· Kurum içi iletişimi geliştirin
· Tenkit edilmekten kaçınmamalı; yapıcı tenkitler serinkanlı kabul edilmeli, alenen yapılmamalıdır.
· İnsanları seviniz. Dost çevrenizi genişletiniz. Dostlukları çıkarınız için kat'iyyen kullanmayınız. Dostu ancak haklı davanızı uygun kişilere anlatabilmek için kullanınız
Üst Ast ilişkilerinde harmoni
· Beyin fırtınası yapılarak kararın tüm ilgililerin katılımı ile alınmış görünmesi herkesi başarıya götürür.
· Alaycı, istiskal edici, astlarına ince zekası ile pusu kurup onları müşkül mevkiye sokan yöneticilerin başarılı olduklarına pek rastlamadım.
· Ben yerine biz ruhunu aşılayarak başarı veya başarısızlık ekibe mal edilmelidir.
Zihin Devrimi
· Devletin görevi herkese iş ve aş bulma değil, herkesin ürettiği mal ve hizmeti satabileceği ortamı yaratmaktır.
· Devletin, zümreler lehine teşvik, taban fiyat, şirket kurtarma gibi işler için vereceği paraların milletin parası olduğu unutulmamalıdır.
Ekonomi ve Siyaset
· Ekonomisi zayıflayan ülkeler, güçlü devletlerin politik baskılarına maruz kalırlar.
· Avrupa Birliği'ne giremeyişimizin olumsuz etkileri Türkiye-Mısır-İsrail-Filistin-Ürdün ekonomik ittifakı ile dengelenebilir. A.B.D. buna olumlu bakacaktır.
Resimli Çizgi Romanlar ve Karakter Oluşumu
· Resimli veya çizgi romanlar, çocuk yaştaki karakterin formasyonunda önemli bir rol oynarlar
· Çocukları genç yaşta tek adam egemenliğinden ekip çalışmasına yönlendirmek için, resimli veya çizgi romanlarda, tek başına çalışan kahramanlar yerine Tom Miks, Voltran gibi ekip çalışmasını örnekleyen takımlara yer verilmelidir.
Stratejik Planlama
· Stratejik planda kimin neyi, ne zaman, kaça, hangi imkanlarla yapacağı ardaşık olarak programlanmalıdır.
· Başarı, yapılanların öngörülenlere oranı şeklinde ölçülecektir.
İş Adamı ve Sanat
· İş hayatında başarı, mantıkla duyguların en iyi şekilde dengelenmesinin bir sonucudur, Matematik mantığı, sanat ise duygusal düşünceyi geliştirir.
· Firmalar büyüdüklerinde sanatı geliştirmeyi ve yaymayı bir sosyal sorumluluk olarak görmelidirler.
Genç yönetici adayları ile bir sohbet
· Yetenek, fırsat ve zaman üçlüsü başarının temelini oluşturur
· Yönetici, hedefi ve ona giden yolları belirleyen, bu yolları saptarken içinde bulunduğu durumun irdelemesini yapan, bu yollardan geçişin zamansal ve parasal plan ve programlarını düzenleyen, bu planları uygulayan ve bu uygulamada pratik zeka ve tükenmez enerjisini kullanan kişidir.
· Yönetici hedefe götüren yolları seçerken uygun bir ekibi bir araya getiren, bu ekibi ahenk içinde, sürtüşmeden koordine eden, işi yönetme hevesine kapılmadan kişileri yöneten ve bu konuda insan zaaf ve davranışlarını bilerek emrindekilere hedefi ve işlerini tanımlayarak hedefe varmalarını sağlayan kişidir.
· Üstün başarılar tolerans, alçak gönüllülük ve evrensel zihniyetle kabildir.
Kısa Kısa...
· İş hayatında mucize yoktur ve beklenmemelidir.
· Halka açılma, özelleştirme değildir. Yönetim özelleşmedikçe halka açılma bir aldatmacadır.
· Faizleri hükümet karaları ile suni olarak düşürmek tüketim artışına ve döviz darboğazına yol açar. Tehlikelidir. Faizler güdümlü değil de doğal olarak düşerse borsa canlanır, ekonomi rayına oturur.
· Yüksek öğrenimde üniversite araştırmaya, yüksek okullar uygulamaya, akademiler fikir bilimlerini geliştirmeye yönelik olmalı, eğitim programları farklılaştırılmalıdır.
Son söz............
· Karşılıklı anlayış ve işbirliği içinde yüce Atatürk'ümüzün "yalnız bir şeye çok ihtiyacımız vardır, çalışkan olmak, milleti çalışkan yapmak, servet ve onun tabii neticesi olan refah ve saadet yalnız çalışkanların hakkıdır" vecizesini hatırlatarak sizleri parlak bir geleceğin beklediğine inanıyorum......

Yukarıdaki yazı Sn. Üzeyir Garih’in Deneyimler isimli 5 ciltlik kitabından alınmıştır

Geçmişte bir sayfa - Murat Gökdemir

Geçmişte bir sayfa
Murat Gökdemir

Eğer yapmayacağınızı düşünüyorsanız, haklısınız yapamazsınız
Henry Ford

Bu yazıyı ele aldığım günlerde, ABD’nin IRAK’ a saldırı hazırlığı ve savaş tamtamları yapılmaktadır. Şubemizin şantiye anıları üzerine bu yazıyı ele alırken geçmişe dönmek gerekti; 1970’li yıllarda (1976) Erzurum’da, Bayındırlık Bakanlığı’na bağlı olan Yapı İşleri Bölge Müdürlüğü’nde çalışmaktayım. Yine bu yıllarda doğu sınır kapıları olan komşu ülkelerden İran’a açılan Gürbulak kapısından söz etmek istiyorum...

Ağrı iline bağlı Doğubeyazıt ilçesinden geçerek gidilen Gürbulak gümrük kapısından geçmek için sıra bekleyen ve kilometrelerce kuyruk oluşturan tır ve kamyonları görmek her zaman mümkündü. Şahsen ben her zaman bu yöreye göreve gittiğimde, araçların (günlerce) bekleyerek oluşturduğu bu kilometrelerce kuyruklara hep tanık olmuşumdur. İşte o günlerin, böylesine yoğun, ticaret trafiğinin neden olduğu etkendir ki; adı geçen gümrük kapısına ikinci bir araç geçiş yolunun ( Kapı ) açılması gerekiyordu. Hani bir söz vardır! “ Emir büyük yerden geldi” gerçekten bize emir verildiğinde; yazı yüksek katlarda cumhurbaşkanlığından gelmişti. Dönemin cumhurbaşkanı Fahri S. Korutürk bir fiil ilgileniyor ve zaman zaman telefonla bilgi alıyordu.

Yukarı katlarda bunlar olurken, biz neler yaşıyorduk kime ne? Zaman kış, inşaat mevsiminde değiliz. Hele Doğubeyazıt’da iseniz hava sıcaklığının sıfırın altında eksi bilmem kaç dereceye düştüğünü söylemeye bilmem gerek var mı? aylardan Ocak veya Şubat...Erzurum’da bu görev bize verildiği zaman Yüksel ve ben bir araya gelerek bir çalışma yöntemi, daha doğrusu işin yapılacağı yer olan Gürbulak’a gidiş-geliş yöntemi üzerinde konuşmaya başladık. Çünkü Bölge Müdürlüğü’nde; haydi denildiğinde araç bulunamazdı, bulunduğunda ise yollar kapalı olabilirdi. Neyse, bir iki gün içinde görevlendirme işlemleri tamamlandı ve Yüksel’e (Yüksel KARSU İnş. Yük. Müh.) birlikte, araç kurumca temin edildikten sonra bir kış sabahı yola koyulduk. Önce Ağrı’ya buradan da ilişkiye geçmemiz gereken Ağrı valisi ve Bayındırlık Müdürü ile görüşüp inşaat yerine, sınır kapısına geçmemiz söylendi. Gerekli girişimlerde bulunarak bilgiler alındı ve yöntemler belirlenerek çalışma hazırlıklarına başlandı. Önce işin yapılma şeklinin “Emanet Komisyonu” marifetiyle yürütüleceği belirlendi. Yani işi, bizlerin fiilen yürüteceğimiz anlaşıldı. Demek ki biz bu karlı yollarda ve geçit vermeyen Tahir dağından daha çok gidip gelecektik...

İş başa düştü ya! Gidip yerinden neler yapılacağına bakıldıktan ve bazı röleve projelerinin hazırlanması kararları verildikten sonra birkaç gün içinde tekrar buluşmak üzere işyerinden ayrıldık. Artık nelerin yapılacağı belirlenmiş, yıkılacak ve yapılacak yerlerin röleveleri hazırlanarak bir aşamaya gelinmişti... Daha önceden belirlendiği gibi Danışma bürosu olarak kullanılan müstakil ( information ) kısım yıkılarak ikinci bir taşıt kapısı açılacak. Bazı yıkım işleri bittikten sonra; beton dökümünden tutunda duvar yapımı ve sıva işlerine kadar bir çok iş yapılacak. Yukarıda da yazdığım gibi mevsim kış, hava çok soğuk, eksi 15 ve 25 dereceler arasında değişiyor.

Çalışa tamamen açık sahada yapılmaktadır. Böyle olunca şantiyede bazı önlemlerin alınması gerekiyordu. Biz de oturduk neler yapılacağını kararlaştırdık. Bu şantiyede işlerin yürütülmesinde en büyük payı, dolayısıyla Ağrı’da bulunması nedeniyle yükün çoğunu o zaman Bayındırlık Müdürlüğü görevini yürüten arkadaşımız İnş. Müh. Ahmet KAYA’ya düşmekteydi. Ben, Yüksel KARSU ve Ahmet KAYA çalışacak ustaları yanımıza alarak; kış koşullarında nasıl beton hazırlanacağını, ne tür önlemlerin alınacağını, soğukta betonun priz tutmasının sağlanmasını hem anlatıyor, hem de tarif ediyorduk. Usta ve işçiler doğuda kışın inşaat işleri yapmadıklarından ( şantiyeler tatil edildiğinden ) beton ve harç hazırlanmasına soğuk bakıyorlardı. Kendilerine harçlara katılacak suyun, kesinlikle ısıtılarak katılacağını söylediğimizde biraz da şaşırarak yüzümüze baktıklarını hiç unutmam!.. Hemen bize söyledikleri “ O zaman bir ocak kurmamız ve yakacak bulmamız gerekiyor”. Bu sefer biz şaşırarak yanıtlıyoruz;” Merak etmeyin size bütün malzemeleri sağlayacağız.”

Bütün bunlar yapılırken çok da rahat değiliz. Bir taraftan Ağrı valisine, kendi amirlerimize dolaysıyla Bakanlık ve Cumhurbaşkanlığı’na işin seyri hakkında bilgileri, raporlayarak vermekteyiz. Biz Doğubeyazıt’ın o soğuk ayazlarında, dışarıda çalışan işçilerin, hem su ısıtmak, hem de ısınmak için yaktıkları ocaktan ısınmaya çalışarak işi bitirmeye çalışıyoruz. Çoğu zaman da kapağı Gümrük Müdürü’nün odasına kendimizi artarak ısınma ve dinlenme gereksinmemizi gideriyorduk. Güzel olan yanı; o zaman piyasada bulunmayan bazı tekel maddelerini gümrükten rahat temin edebiliyorduk. Üstelik piyasadan ucuz olması ve temin edilebilmesi bize bir ayrıcalık gibi gelirdi.

Erzurum’dan, Ağrı’ya oradan da Doğubeyazıt’ın Gürbulak sınır kapısına Yüksel’le birlikte çoğu zaman sabah çok erken bir saatte ( sabah 05:00-06:00 ) yola çıkar, gece geç saatlerde dönerdik. 20’li yaşlarımızı sürdüğümüz o sıralarda ideal genç mühendisler olarak yorulmayı, yakınmayı ve soğuk havayı düşünmeden büyük bir heyecanla şantiyelere giderdik. Benim bu anlattığımın dışında Ağrı’dan ayrı olarak Kars ve Erzurum merkez ilçelerinde de birçok şantiyelerimiz bulunmaktaydı. Bir gün yine bu iş hakkında Ağrı valisine (Adnan Darendelioğlu) bilgi verirken; bizi sevindiren, sevindirdiği kadar da kıvanç duyduğumuz şu sözü verdi: Benimle Yüksel’e dönerek takdir duygularını da belirterek “Sizi bu yazın bir haftalığına İran’a gezi yapmak üzere Pasavan (*) verip göndereceğim. Gider Tahran’ı görür gezersiniz...” 1976 yılının yaz ayları geldiğinde iş çoktan bitişti. Ben o yazın Erzincan Bayındırlık Müdürlüğü’ne atandığımdan; Yüksel ise kısa dönem askere alındığından; sayın valinin vermiş olduğu sözünü biz tutamamış olduk...

(*) Pasavan: Sınır ili valisince, sınır dışına kısa süreli yurttaşlar için düzenlenen izin belgesi.

İnş. Müh. Murat GÖKDEMİR