29 Ocak 2009 Perşembe

İŞKENCE -İSKENCE - Alaaddin Yılmazel

İŞKENCE -İSKENCE

Yetmişli yılların sonları, Bozüyük Halıser Fabrikası İnşaatındayız. Saha da benden başka, mühendis olarak benimle yaşıt Ferda adında bir arkadaş daha var. Şantiyeciliği hiç sevmiyor. Gerçi yalnızca şantiyeciliği değil, iş yapmaktan da pek hoşlanmıyor…
Saha da dolaşıyorum, Ferda Bilal çavuşa (Domaniçli, düz işçilerin başında çavuşluk yaptırıyoruz, saftan iyi biri) bağırıp çağırıyor. Yanlarına gittim ne oluyor diye…
’Ferda ne oldu? Adam ne yaptı?’ diye sordum.
‘Ya bu herif manyak ‘
‘Hayrola ne yaptı ki?’
‘Adamlara İŞKENCE lazım ağabey diyor.’
‘Sen ne dedin?’
‘Ne diyeceğim? Ulan adamları zaten eşek gibi sabahtan akşama çalıştırıyoruz, bir de işkence mi yapacağız diye bağırırken sen geldin’
Bilal çavuşa uzaklaşmasını söyledim, homurdanarak yürüdü, ama ben kendimi tutamıyorum. Çavuş biraz uzaklaştı ben koptum. Nasıl gülüyorum anlatamam, kasıklarım patlayacak. Ferda şaşkın:
‘ Ne gülüyorsun be ?’diyerek bu sefer bana kızmaya başladı. Gülmemi bir tutabilsem anlatacağım, bizim toya niye güldüğümü…
Genellikle mobilyacıların ve marangozların kullandığı İSKENCE (Yapıştırılan iki parçayı yapışkan kuruyana dek tutturmak için, ya da bazen kalıpları birbirine hizaya getirirken kullanılır. Bir cins geniş aralıklar için ayarlanabilinir mengene) Bizim Bilal çavuşun şivesiyle İŞKENCE oluyor.(Gerçi genellikle çalışanlar arasında İşkence diye adlandırılır.) Ferda ömründe İSKENCE görmemiş, o yüzden uyanmıyor. Çavuş ta doğal olarak çok şaşkın, ben ne yaptım da bu adam bana bağırıp, çağırıyor diyor? Mühendisin İSKENCE yi bilmeyeceğini aklına bile getirmiyor.
Ferda ya usulüne uygun, biraz da dalga geçerek anlattım sonun da
Oğlan çok bozuldu, ses çıkartmadan uzaklaştı gitti yanımdan…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder