26 Ocak 2009 Pazartesi

Kaybettirdikleriniz zimmetinize… - Firüzan Baytop

Kaybettirdikleriniz zimmetinize…

Ben mahallenin 1965 sonunda teslimine gayret ediyorum. O yıllar, daha doğrusu 27 mayıs sonrası işler durgun, piyasa sıkışık her istediğiniz bulunmuyor. Bize kapıcı daireleri, yedekler de dahil 900 daire kapısı kilidi gerekli. Bir ara piyasada buluyor, tek tip olsunlar diye, hemen 900 adet Yale kilit alıyorum. 15 gün sonra şirkete aylık satınalma listemizi gönderiyorum. İki gün sonra müdürün imzası ile bir yazı. Vay efendim, merkez ambarında 200 adet yale tipi kilit varken ben nasıl gereksinimin tümünü piyasadan satın alırmışım? Prensipte haklı olabilirler ancak benim gereksinimim çok daha fazla. Hele yazının sonundaki ifadeye tepem atıyor. (Demek kî halâ yeterince olgunlaşmamışım). “Bundan böyle bu şekilde kaybettirdiklerim zimmetime geçirilecek” miş. Hemen kâğıt kalemi alıp cevap yazıyorum. “Bu durumda bu güne kadar şirkete kazandırdıklarım da matlubuma yazılmalıdır”.

Ertesi sabah beni şirket merkezine çağırıyorlar. Biraz sakinleşmek için bekliyor, şirkete öğleden sonra gidiyorum. Müdürün odasında 3 kişilik emanet komisyonu toplantı halinde. Önce sabah çağrıldığım halde neden geç geldiğimi, personelin çağrıldığında hemen gelmesi gerektiğini sertçe söylüyor ve sonunda yazdığım cevabi yazımı geri almamı istiyorlar. “Siz yazdığınızı geri almadan ben de almam” diyorum, ısrar ediyorlar. Tavırlarından beni küçük düşürmek istediklerini hissediyorum. (10-15 gün önce şantiyemizdeki genç ama çalışkan bir mühendisim aylığının azlığı yüzünden ayrılmak istediğinde, aylığını biraz artıralım teklifime “Giderse gitsin, mühendis değil mi, bir başkasını buluruz” cevabından, önceden de hissettiğim mühendis/mimar kıskançlığı ile onları küçümsemesine iyice canım sıkılıp küskün bir tavırla odasından ayrılmış, artık bu şirkette çalışamıyacağımı düşünmeye başlamıştım.) “Yazıyı geri almayacağım” dedim. Ayrıca “Ben sıradan bir personeliniz değilim, ben şantiye şefiyim. Çağırdığınızda hemen gelemem. Önce işlerimi düzene koymam gerek” ve ekledim. “Bundan 10-15 gün önce sizinle görüşmemden sonra şirketten ayrılmayı düşünmeye başlamıştım. Ama bugünkü davranışınızdan sonra düşünmüyor uyguluyorum, istifa ediyorum” deyip hışımla kapıyı çarparak çıktım, işime döndüm.

Az sonra şantiyeme, birbirimizi sevip saydığımız müdür muavini Mitat Andaç geldi. Beni mahalleyi bitirinceye kadar kalmaya ikna etti. Ama artık Timlo’da yolun sonu görünmüştü.

1965’in sonuna doğru inşaatı ve çevre işlerini tümüyle bitirdim. Daire dağıtım kur’aları Ataköy plaj gazinosunda çekildi.

Kimileri vazgeçmişler, bir çok daire boş kaldı. Bir kısım hak sahibi de yerlerini beğenmemişti Banka müdürü Yahya bey anons ettirdi. “Kuralarını beğenmeyenler yarından itibaren boş daireler için müracaat edebilirler” diye. Bana da arkada bir yer çıkmıştı. Daha o akşam boş dairelerin yerlerini öğreniyor, ertesi sabah bir ön daire için birinci sıraya ismimi yazdırıyorum. Bekle allah bekle, cevap yok. Sonradan öğreniyorum. Bir hanımın adı yanlışlıkla kuraya dahil edilmemiş. Hanım benden hayli sonra benim seçtiğim daireye talip olmuş. Hanımın tehditleri sonucu Genel müdür Hayri Seçkin daireyi ona vermiş. Onu hiç affetmedim. Sonradan Yahya beyin yardımcısı Muvaffak bey bana denize nazır bir daire buldu. Allah ondan da razı olsun.
* * *
Ataköy 2. Mahallesi inşaatını tamamlayıp, daireleri hak sahiplerine teslimim ile –o sıra bana uygun bir iş bulunmadığından– ben de , Eylül 1965 başlarında Timlo’ya veda ediyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder