26 Ocak 2009 Pazartesi

Bir sorun yok ağabey! - Firüzan Baytop

Bir sorun yok ağabey!


Bir önceki anımda, “Pek çok Proje müdürünün uyarılarımızı memnunlukla karşılamalarına karşın, kimilerinin de de –belki de cahillikleri ortaya çıkacak kuşkusu ile –danışmaktan kaçındıklarını” anlatmıştım.

Ankara/Mürted’de TUSAŞ’ın “Su arıtma” işini yapıyoruz. İşe başladıktan bir süre sonra ne yapıyorlar bakalım diye şantiyeyi bir ziyaret edeyim dedim. Her şantiye dönüşü şirket üst yönetimi için yapılanların doğrularını, yanlışlarını, uyarılarımı belirtir bir rapor düzenliyor, raporun bir kopyasını da o işin Proje müdürüne veriyordum. Bu uyarılarımı da sadece rapordan okuyacaklarına yerinde göstereyim diye, hemen her şantiye ziyaretine gidişte Proje müdürü ile beraber olmayı adet edinmişimdir. Ancak bu işimizin proje müdürü,ki bir önceki anımda anlattığım Afşin-Elbistan işimizinde proje müdürü idi, “Bir sorun yok ağabey, her şey normal gidiyor, oralara kadar zahmet etmene şimdilik gerek yok” diye benim ziyaretimi hep öteliyor. Ziyaret sonrası yazacağım rapordan mı çekiniyor ne?

Proje müdürü bu savsaklamalarını 3-4 ay sürdürünce artık “Haydi, öbürsü gün gidiyoruz” diye emrivaki yapıp onu, nerede ise zorla şantiyeye götürüyorum.

Bir de ne göreyim? Öncelikle idare ile Proje müdürü ve Şantiye şefimiz arasında sorunlar var. Şantiyemiz ile taşeronumuz arasında da sorunlar var. Yani şantiye bir sorun yumağı.

Kontol Tamer bey “Proje müdürünüz ile Şantiye şefinizi hemen buradan alın” diyor. Dahası inşaat taşeronunu da değiştirmemizi istiyor. Işin sonu gelmiş, taşeronu çıkarıp işi yenisine veremeyiz. İş daha da aksar. Zar zor onu kurtarıyor ama Proje müdür ile Şantiye şefimizi o şantiyeden almak durumunda kalıyoruz. Hiç nutulmamalı, Bir yerde işler çok iyi gidiyor görünüyorsa orada mutlaka iyi gitmeyen bir şeyler vardır.

Bir problem de tesisin işletme çalışmalarında çıktı. Tesis bitti, resmi kapasite testlerinden önce kendimiz için testler yapıyoruz ancak saatte arıtılmış su miktarı bir türlü taahhüt miktarını tutmuyor. İşi ve bağlantıları tam projelere göre yapmışız. İstanbuldan hesapları istiyoruz, bulunamıyor. Hesapları yapan arkadaş bizden ayrılmış, ona da ulaşılamıyor. Velhasıl tam bir açmaz içindeyiz.

Sonunda İstanbuldan gelen arkadaşlarla müşterek olarak şantiyede bir toplantı yapıyor, bütün projeler ve uygulama kotlarını karşılaştırıyoruz, tıpatıp aynı. Sonuçta yeteri kadar arıtılmış su çıkışının olamamasının nedeninin makine dairesinde çıkış borusu kotunun yanlışlığı olduğu sonucuna varılıyor. Aslında bu değişiklik yarım günde yapılabilir. Mesele bunun kontrolluğun haberi olmadan yapılmasında.

Önceden tüm hazırlıklar yapılıp, şantiyenin tatil, kontrollarında bulunmadığı bir Pazar sabahı işe başlıyoruz. Ben kimi zaman makine dairesinde çalışmaları gözlüyor, kimi zaman da acaba etrafta kimseler var mı diye dışarı çıkıyorum. Tam öğleye yakın uzaklardan şantiyeye doğru kontrolumuz Tamer beyin geldiğini görmeyeyim mi? Şimdi ne halt edeceğiz? Hemen çalışanları ellerini çabuk tutmaları için uyarıyor, makine dairesi kapısı ve beni görebilecek bir yere bir nöbetçi dikiyor, onu makine dairesinden uzak bir yerde tutmak için kontrola doğru hızla yürüyorum.

Kontrolla daha önceki görüşmelerimizde birbirimize kanımız kaynamıştı. Hemen sohbete başlıyoruz. Özellikle benim yüzümü, onun sırtını kazan dairesine dönük tutmaya çalışarak TUSAŞ’taki işlerden, daha önceki işlerimizden, benim geçmiş çalışmalarımdan, şundan bundan konuşup duruyoruz. Sonunda ağzımın kuruduğu, konuşacak konuların da bittiği bir anda nöbetçim tamam işaretini veriyor, ferahlıyorum. Arkadaşlarımız değişikliği tamamlamış, boyasını bile vurmuşlardı.

Ertesi günü kapasite testimiz de başarılı geçti. En güzeli de bu yaptıklarımızdan, değişikliği yapan üç dört kişinin dışında kimsenin haberi olmamasıydı.

Şirketimizin itibarını kurtarmıştık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder