26 Ocak 2009 Pazartesi

Şantiyelerde yaşananlar unutulmuyor - Cem Kafadar

Şantiyelerde yaşananlar unutulmuyor
Cem Kafadar

Başkalarının yanlışlarından öğrenmeliyiz, hepsini kendimiz yapacak kadar zamanımız yok
Groucho Marx

Şantiyeler iklim ve çalışma koşullarının güçlüğü, süre baskısının yoğun olması, farklı işlerin bir arada yapılması ve bunun beraberinde farklı kültürdeki insanların bir araya gelmiş olmaları nedeni ile ilginç olayların çok sık yaşandığı ortamlardır.

Bu olayların bir kısmı yaşanmış, bir kısmı ise anlatıla anlatıla yıllar içinde efsaneleşmiş hikayelerdir. İlk mesleğe başladığım yıllarda böyle bir olayı ben de dinlemiştim. 1950'li yıllarda doğuda bir baraj inşaatında işe alınan bir düz işçi ekibi özellikle kazı işlerindeki hızlı çalışmaları ile kısa sürede tüm şantiyenin dikkatini çeker. Bu ekip verilen elle kazı işlerini çok kısa sürede bitirmektedir. O yıllarda işe girerken şimdiki gibi hassas davranılmadığı için, nufus kağıdı, sağlık raporu, sabıka kaydı ve benzeri evraklar istenmediğinden bu başarılı ekibin aslında kısa bir süre önce komşu kasabadaki hapisaneden tünel açarak kaçan bir ekip olduğu jandarmalar şantiyede arama yapmaya geldiklerinde anlaşılmıştı.

Bana anlatılan bu olayın yaşanıp yaşanmadığını bilmiyorum. Ancak ben temel kazısını yapmakta olduğumuz bir yapının temelinin bulunduğu yerde define olduğuna inanan ve biz temel kotundaki sağlam zemine ulaştıktan sonra geceleri kalkıp zemini kazıp tekrar dolduran iki defineciye gözlerimle tanık oldum. Bu kişilerin ellerinde haritaları ve teçhizatları bulunan profesyonel define arayıcıları oldukları gece kazı yaparken yakalandıklarında ortaya çıkmıştı. Bu işçileri iştek çıkardık, ancak defineciler kalan işçileri define konusunda öylesine inandırmışlardı ki inşaat bittikten sonra bile işçilerin aklında hep orada bir define olup olmadığı sorusu takılı kaldı.

Beton dökümü şantiyelerin en fazla dikkat isteyen, geri dönüş maliyeti en yüksek olan işlerinden biridir. Her şantiyecinin beton dökümüne ilişkin mutlaka pek tatlı olmayan bir anısı vardır. Bu anılar çoğunlukla hatalı dökülen betonun sonradan kırılması, beton dökülürken kalıbın çökerek betonun ortaya dökülmesi gibi olaylardır. Benim ise beton dökümü ile ilgili aklıma gelen ilk olay, betonun kırılmasına gerek olmadığı, çok iyi şartlarda döküldüğü, proje revizyonu da olmadığı halde kırılabileceğine tanık olduğum ilginç bir olay :

Binanın temelini beton dökümüne uzun bayram tatilinin hemen öncesinde yetiştirmiştik. Temel atma töreninde eski bir gelenek olsa gerek temel harcına uğur getirmesi, işin kolay tamamlanabilmesi için bir cumhuriyet altını konmuştu. Temel betonu törenle döküldü, ertesi gün de şantiyede bayram izni başladı. İzin dönüşünde temelin değişik noktalarında ciddi kırıklarla karşılaştık, hiçbirimiz bu kırıkların ne olduğunu anlamamıştık. Kimse birşey söylemiyordu, zaten bayram tatilinde şantiyede kalan çok kişi de yoktu, en sonunda bekçiyi güçlükle konuşturduk ve 2 işçinin cumhuriyet altınını betonun içine düşerken gördükleri ve betonu kırarak altına ulaşmak istediklerini öğrendik.

Temel atma törenleri, önemli konukların ziyaretleri öncesinde şantiyelerde çalışma temposunun artmasına paralel olarak heyecan ve gerginlik de artar. Bu telaşın içinde bazen çok basit, küçük bir detay atlanır ve bu atlamanın sonucunda da hiç istenmeyen bir anda umulmadık olaylar yaşanabilir. Ben de benzer bir olayı Amerikan Hastanesi Ek İnşaatı’nda yaşadım. 3 gün boyunca geceli gündüzlü temel atma törenine hazırlanmıştık. Hazırlıklarımız yolunda gitmişti, tören anı geldiğinde hemen hemen hiçbir eksiğimiz yoktu. En çok gecikmesinden çekindiğimiz hazır beton mikseri de zamanında gelmişti. Konukların ve bizlerin alkışları ile temele dökülecek ilk betonun gelmesi bekleniyordu, ancak mikser hortumunun ucunda beklenen beton bir türlü gelmiyordu. Bir süre daha alkışlarla betonu bekledikten sonra gecikmenin sebebini anladık. Beton dökümünden önce transmikserin hortumu sulanıp ıslatılmadığından hortum içinde akamayıp sıkışan beton geriden gelen betonun basınçla hortumu çıkarmasına sonuçta da betonun hastanenin temeline değil de transmikserin park ettiği yolun yanındaki kaldırıma döküldüğünü gördük. 3 günlük geceli gündüzlü çalışmamız ufak bir detayın atlanmasından dolayı fiyasko ile sonuçlanmıştı.

Açılış törenlerinde yaşanan ilginç olaylardan birini şantiyelerde geçirdiği 53 yıl içinde çok renkli anıları olan Y.Mimar Firüzan Baytop’tan dinlemiştim:

Mevsim 1957 kışının sonu. Nisan’da başlayıp üç ay sonra Haziran sonunda Ataköy plajını açmamız gerekiyor. Hemen temel atma töreninin hazırlığına başlıyorum. Bu tören önemli, çünkü törende “Baruthane” ye “Ataköy” adı verilecek. Törene pek çok devlet ve şehir büyüğü katılacağından tribünü büyük tutuyorum. Tribünün önünde de bir metre yüksekliğinde boylu boyunca bir alınlık yapıyor, üzerine kocaman bir “Baruthane” yazdırıyorum. Bu alınlığın üzerine alttan menteşeli bir başka levha koyuyor, o levhanın görünmeyen yüzünde de “Ataköy” yazıyor. Sırası gelince üstteki levhanın iplerini koyvereceğiz, Baruthane ismi kapanıp, Ataköy ismi görüntüye gelecek…

Tören başlayıp, Medeni bey, bankanın orta düzey gelirli vatandaşları konut sahibi yapmak niyetlerini ve bu araziyi askeriyeden nasıl aldıklarını anlatıp buraya “Ataköy” adını veriyorum” der demez, ipleri koyvermeleri için işçilere işaret veriyorum. İşçiler ipleri yavaş yavaş değil de birden bırakmazlar mı? Aman Tanrım! Bir muazzam gürültü, etraf toz duman, tribün yıkıldı sandım. Tribündekiler ayağa fırladı, seyircilerin başları tribüne döndü… O an “Ataköy” yazısını görenlerde alkış, alkış, alkış. Atatürk’ün tılsımlı adı bu kez de bizi kurtarmış, skandalı önlemişti.

Şantiyeler oldukça böylesine renkli anılar da hep olacaktır. Ama herşeyden önemlisinin anıların içinden doğru dersleri çıkararak, bu anıları tecrübe birikimimizi zenginleştirecek birer değerli hazineye dönüştürebilmemiz olduğunu düşünüyorum.

Saygılarımla,
Cem Kafadar
İnşaat Mühendisi (İTÜ-1987)
cem@cemkafadar.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder