26 Ocak 2009 Pazartesi

Avrupa’ya ilk çıkışım/Mahellenin tek merkezden ısıtılması. - Firüzan Baytop

Avrupa’ya ilk çıkışım/Mahellenin tek merkezden ısıtılması.


O güne kadar yurt dışına çıkmak için çeşitli gayretlerime karşın günün kanunî mevzuatı gereği 50 dolarlık bir döviz tahsisini bir türlü alamıyordum. Ataköy 2. mahallesini inşa ederken Bursa çarşılarını ve Ataköy motelleri 1. Kısım inşaatını da plaj gibi üç ayda tamamlamanın mükâfatı olarak eski Emlâk Bankası Genel müdürümüz, Devlet bakanı Medeni bey bana bu olanağı sağladı. Timlo da giderleri şirketten karşılamak üzere bana 15 günlük bir Avrupa izni verdi ve de döviz müsadesini de aldı.

Gezi gününü beklerken, bir gün 2. Kısım inşaatı şantiyesindeki odamda Ataköy İmar Bürosu şef yardımcısı Muhteşem Giray (sonraları Güzel Sanatlar Akademisinin Mimar Sinan Üniversitesine dönüşmesi ile profesör oldu ve bir devre de Mimarlık Fakültesi dekanlığı yaptı) ile konuşurken odama Emlâk Kredi Bankası Genel Müdürü olan Fikret Aktekin geldi. Hoşgeldiniz/hoşbulduklardan sonra bana biraz da bozuk olarak “Ne o! Medeni beyi kendine benden daha mı yakın buldun” deyince bu kez ben bozuldum “Efendim” dedim “ben istemiş değilim, kendiler teklif ettiler.” İnandı mı, inanmadımı bilmiyorum ama bu davranışı Muhteşeme cesaret verdi “Efendim, Firuzanla beraber beni de gönderseniz” deyince Fikret bey “Tabi, iyi olur” diyerek onu da bana kattı.

Biz gezi güzergâhını, görmemiz gereken yerler ve mimarî yapıtları saptar, şehir plânlarını sağlamaya çalışırken, bir gün Medeni bey mahalle inşaatının ne durumda olduğunu görmek için şantiyemize geldi. Odamda konuşurken nerelere gideceğimizi sordu. Ben işte Viyana, Berlin, Paris…diye sayarken, “Mutlaka Londra’ya, İsveç’e de gidin” uyarısına ben, “Ama efendim, bizim iznimiz sadece 15 gün” dememe “Siz süreye bakmayın, oraları da görün” karşılığını verdi, aman ne güzel…

Biz bu geziden tam 40 günde döndük. Gezi sonunda bizden birşey istenmiyordu. Amaç görgümüzün artması idi. Ama bu iyi niyetli davranışa karşılık biz de kendi kendimize bir görev verdik. “İkinci Mahallenin tek merkezden ısıtılması araştırması.”

Daha önce Ankara Saracoğlu mahallesinde tüm mahallenin tek merkezden ısıtılması başarı ile uygulanmışken, nedense bizim mahallelerin küçük büyük her bloğunun kendi kazan dairesi ve koca koca kömürlükleri var. Bu tek merkezden ısıtmayı kim yapar diye araştırdık, AEG dediler. Hemen onlarla temas ettik. Bize Paris’te bir adres verdiler. Orada bir de Türk çalışıyormuş, onun da ismini, telefonunu aldık ve yol hazırlıklarına başladık. Hazırlık dediğim öncelikle AEG’ye vereceğimiz projeleri toparlıyor, sonra da ziyaret edeceğimiz arkadaşlarımız, Pariste Apturrahman Hancı, Stockholm’de Radi Birol, Fuat Kaşkal, Ekrem Bahtoğlu, Ali Şener’in, Roma’da tatilini geçiren Timlo müdür muavinimiz (Eşi Romalı idi) Mitat Andaç’ın adreslerini sağlıyoruz.

Ve 21.8.1959 sabahı, korka çekine Lufthansa uçağına atladık. İlk hedef Viyana. (Bu ilk Avrupa gezimde iki anı defteri tutuyorum. Biri Avrupalının sosyal yaşamları ile, diğeri gördüğüm mimarî yapıtlar ve inşaatlar ile ilgili. Bunlar ayrı bir kitap olur, atlıyorum). Programımız Viyana sonrası Münih, Berlin, Paris, Kopenhag ve Stockholm. Dönüşümüz ise Londra, Roma, Venedik üzerinden İstanbul idi. Paris’te AEG’cilere projeleri verdik, işi anlattık. Dönerken Londra’dan onları arıyacağız.

Dönüş yolunda Londra’dan AEG’ye telefon ettik. Tekliflerini tamamladıklarını ancak bize Münihte yapmış oldukları bir mahalle ısıtmasını göstermek istediklerini, tekliflerini de orada vereceklerini söylediler. Bir tesisi görmemiz kuşkusuz iyi olacaktı. Olur dedik ama dönüş biletimiz Londra-Roma şeklinde idi. Kibar adamlar, hemen otelimize adam gönderip biletlerimizi aldılar ve dönüşümüzü Londra-Münih-Roma şeklinde değiştirip akşam otelimize gönderdiler.

Münih’teki tesis, kent merkezinin biraz dışında açık yeşilimsi cam kaplı, 13-14 katlı bir ofis binası görünümünde, çok güzel bir yapı. Dışardan bakınca asla bir enerji tesisi demezsiniz. Bütün ekipman üst üste, düşey olarak yerleştirilmiş. En tepede toz tutucular var. Tozlar da alttaki dereye atılıp şehirden uzaklaştırılıyor. Yetkililer, size de benzer bir yöntem teklif ediyoruz dediler. Ancak böyle bir tesis sadece ısıtma amaçlı yapılırsa rantabl olmuyor. Tesis kışın daha çok ısıtma ağırlıklı çalışırken, “bir miktarda elektrik” üretecek, yazın ise ısıtma olmayacağı için bir miktar sıcak su, “daha çok elektrik” sağlayacak. Çok akılcı bir yöntem, çok etkilendik ve de sevindik, mahallemizin ısıtma işini halletik diye.

Yazık ki Emlâk Bankası Genel müdürlüğü “Elektrik üretimi tekel’dir, kanun gerekir” diye önerimize destek olmadı. Oysa kanunlar ihtiyaçlardan doğar. İhtiyaç doğmuşsa, uğraşır didinir kanun çıkarırsınız. Ancak kim uğraşacak? Nitekim 30 yıl sonra bir çok firma elektrik üretmeğe başladı. Hattâ dükkân sahipleri bile. Ne ki biz bu süre hep hava kirliliği içinde yaşadık. Neyse ki doğal gaz imdadımıza yetişti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder