26 Ocak 2009 Pazartesi

27 Mayıs - Firüzan Baytop

27 Mayıs


Evet, tarih 27 Mayıs 1960. Bir askeri- siyasi hareket (ihtilâl, devrim, darbe, her neyse) olmuş, ordu yönetime el koymuş. Herkes sokaklarda davul zurna bayram ediyor. (Gerçekten de o gün resmi bayram olarak ilân ediliyor, ancak 8/10 yıl sonra da kaldırılıyor.) Bizim askerle de siyasetle de bir ilgimiz yok. Yıllardır, her devirde sadece kendi işimizi yapıyoruz.

Hareketin ertesi günü (28 mayıs), biz hiç bir şey olmamış gibi işimizin başındayız. Ben odamda çalışıyorum. Kontrolluk bölümünde Timlo müdürü Nezihi Tümay ve emanet komisyonu üyeleri kontrol amirimiz Nihat Ülgen ile toplanmışlar “Ne olacak bizim halimiz”i konuşuyorlar. Derken odamın kapısı vuruluyor, odacımız arkasında memur kılıklı bir adam “Şef” diyor “Bu adam sizi arıyor!” Buyur ediyorum, polismiş. “Adınız Firuzan Baytop’mu?” diye soruyor, “Evet” deyince de “Buyurun sizi 4. Şubeye götüreceğim” diyor. Nedir, ne var? vb. sorularıma bir cevap yok, şubede öğrenirmişim! Yan odadaki komisyon üyelerine durum böyle böyle diye anladığım ya da anlayamadığım kadar anlatıyor, haberiniz olsun diyerek polisin refakatinde şantiyenin arabası ile yola çıkıyoruz.

Yolda polisten lâf almaya çalışıyorum, adam “4. şubede öğrenirsin” den başka şey söylemiyor. Şundan bundan, ihtilâlin (!) iyi olduğundan falan söz ediyoruz. Sonunda insafa gelip beni bir şoförün ihbar ettiğini söylüyor. Sözde ben Ataköy ve civarında, Medeni bey adına vatan cephesi propagandası yapıyormuşum. Hani o bir zamanlar radyoların söyleye söyleye bitiremediği, nerdeyse ülke insanlarının tümünün Sarmanı ile, Karabaşı ile girdiği cephe…Oysa benim ne dün ne de bugün siyasetle bir ilgi ve ilişkim olmuştur. Medeni beyle daha önceki işlerden; Menderesle de 1. Kısım ve plaj inşaatlarından tanışıyoruz. Sanırım siyasetin stresinden kurtulmak için sık sık 2. Mahalle inşaatına gelir bizlerle konuşurlardı. Ama hiç bir zaman siyaset konuşmamışlardır.

O an kafamda bir şimşek çakıyor. Bana böyle bir inadı yapacak şoför kim olabilir? Elbette işten çıkardığım şoför.

Ataköyde malzeme ve beton taşıyan bir sürü kamyonumuz vardı ve şoförlerini disipline almak için bir baş şoför tutmuştuk. Bir süre sonra o baş şoförü ne zaman arasam bulamıyorum, peşine düşüyor ve bir gün kuytu bir köşede uyurken yakalıyorum. Meğerse geceleri taksicilik yapıyor, bizim şantiyede de tabii uyuyor. Hemen işine son vermiştim. Demek ki böylece öcünü alıyor.

Polise bunları anlatıyorum, şoförüm destekliyor. Adam da, Allaha şükür inanıyor. 4. şubede beni götürdüğü komisere durumu benim lehimde olarak anlatıyor. Sonra daktilo başına geçip benim anlattıklarımı, “ihtilâle hayran olduğumu” falan da ekleyip raporu tamamlıyorlar ve hemen koş mahallenden bir ikamet teskeresi getir deyip beni salıveriyorlar. O heyecanla sağa sola koşuyor, kapıyı zor bulup çıkıyorum ve bir saat içinde ikamet teskeresini muhtardan alıp getiriyor, içeri girmeden kapının deliğinden uzatıyor ve şantiyeye dönüyorum.

Binlerce teşekkür bana inanan o polislere…Yoksa jandarma kışlasına sevkedilip mahkemeye çıkıncaya kadar kim bilir kaç ay tutuklu kalabilirdim. Beni haksız ihbar eden o şoförü ise… Ne diyeyim, Allah affetsin.

Medeni beye gelince, bence suçu değil, kimi kararları zorunlu olarak imzalamak kusuru söz konusu olabilir. Zaten ancak 2-3 yıllık bir ceza ile Kayseri cezaevine kondu. 3 Yıllık iş ilişkimizde ben onu çok sayar, o da beni severdi. Cezaevine konduğu sıralarda Timlo, Şişli-Mecidiyeköy arasında hukukçular kooperatifi inşaatını üstlenmişti. O inşaatın şantiye şefi Osman Kahramankaptan ve Ataköy kontrol yardımcısı Lütfü Topçubaşı arkadaşlarımla Kayseri civarında, hafif briket yapmak üzere volkanik tüf aramaya gitmiştik. Medeni beyi de cezaevinde ziyaret edelim istedik. Ona, yakında kurtulacağı imidini verecek “Kurtuluş çanı” isimli bir kitap ve bir kutu lokum aldık. Ancak yakını olmadığımızdan bizi içeri almadılar. Hediyeleri bırakıp döndük. Sonradan öğreniyoruz kitabı vermişler. Lokuma gelince ….Herhalde kendileri yediler, afiyet olsun.

Medeni beyle yakınlığımız hep sürdü.
* * *
Ben Bursa çarşılarını inşa ederken orada Bursa’lıların çok sevdiği bir Bayındırlık müdürü vardı, Kemal Bengü. Kemal bey 27 Mayısta görevden alındı ama az sonra Nihat Ülgen’in yerine Ataköy inşaatları kontrol amiri oldu. Iki yıl kadar sonra da, Belediye seçimlerinde bağımsız aday olarak Bursa belediye reisi seçildi.
Bursa’ya gelince bazı arkadaşlarımızı da belediyede çalışmak üzere davet edince, Timlo’nun Hukukçular inşaatı Şantiye Şefi Osman Kahramankaptan görüşmeye Bursa’ya gidiyor. Reis’in teklif ettiği 5000TL. aylığı (Bizler o sıra Timlo’dan 3000 TL. alıyorduk) çok görmesi üzerine Osman “Valla” der, “Ya siz bana ayda 5000 lira verirseniz, ya da ben size!”. Tabii bu bir şaka . Ama içinde bir büyük gerçek var. Siz kişiye seviyesine göre, geçinebileceği parayı vermezseniz onu ahlâk dışı yollara itersiniz. O zaman kabahat kimde olur dersiniz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder